4 Nisan 2009 Cumartesi

Yaban

O gece adadan ayrılamamıştım. Uçak seferleri hava muhalefeti nedeniyle iptal edilmişti, kalkacak olan ilk gemi de iki gün sonraydı. Nedense, o gece bir gemi diğer bir adaya gidecek diye aklımda kalmıştı, doğrusunu öğrendiğimde gecenin körü tanımadığım bir adanın ıssız sarı ışıklı sokaklarında bir başıma olduğum gerçeği suratıma tokat gibi indi. Adayı gezerken bir kaç gündür önünden geçip durduğum bir ev vardı, aklıma oraya gitmek geldi. Ana Maria’nın evi. Ana Maria yaşlı, yalnız, huysuz ve elbette yüz binlerce kediye sahip gudubetin tekiydi. Etrafıyla kurduğu tek iletişim, kendiliğinden çatık kaşlarını, bence olağanüstü bir gayretle, daha da çatarak siyah küçük gözlerindeki öfke alevini harlamasıydı. Bahçesindeki çardakta tek başına oturur, orasına burasına tırmanmaya çalışan kedileri sanki orada değillermiş gibi gözlerini kırpmadan sokağa bakardı. Bu kaknem cadalozu ziyaret etmek için daha uygun bir vakit olamaz diye düşünmüştüm. Kim bilir ne kadar sinirlenecekti! Aslında merak ettiğim, daha fazla sinirlenebilecek miydi? Sırtımda çantamla bahçe kapısını aralayıp içeri dalarken sanki kendi evime girer gibi rahat davranıyordum. Kızsın istiyordum. Günlerdir, hatta işin aslı belki de yıllardır o bahçede pimi çekilsin diye bekleyen bir bombaydı o. Patlatan ben olmak istiyordum ve sahip olduğum her şeyin üzerine bahse girerim ki, Ana Maria’nın, pimini çeksin diye beklediği bambaşka biri vardı. Bahçeyi ağır adımlarla geçtim, çardağın önünde durdum. Öyle pervasız, utanmaz ve küstah bir halim vardı ki, bana bakarken Ana Maria’nın gözleri büyüdü. O şaşırınca ben de şaşırdım, ama ona belli etmedim. Ayağa kalktı. Belinin epeyce bükük olduğunu o zaman farkettim. Çipil kara gözleriyle bana en kuvvetlisinden bir kara büyü yaptıktan sonra başıyla onu takip etmemi işaret etti. Arsız arsız sırıttım ama maalesef görmedi. Peşinden eve girdim. Ev leş gibi rutubet ve kedi kokuyordu. Öte yandan tiksindirici kokunun tam aksine, muazzam bir temizlik ve düzen göze çarpıyordu, hiç bir ameliyathane bu kadar steril değildir. Tavanlar çok yüksekti ve evde hiç dolap yoktu, bunun yerine daha ev yapılırken duvarlara oyulmuş gömme raflar vardı. Evin bütün ışıklarının yanıyor olması yetmiyormuş gibi irili ufaklı düzinelerce mumun alevi de biz koridordan geçerken rüzgarımızdan titreşiyordu. Yerler betondu, ne parke ne de karolar. Dümdüz otoyol asfaltı. Ana Maria koridorun sonundan sağa döndü, ilk bakışta bir odaya açılacağını sandığım büyükçe bir kapının önünde durdu. Belindeki kuşağa astığı koskoca demir halkaya takılmış anahtarları karıştırmaya başladı. Bu haliyle zindancıbaşından hiç farkı yoktu. Önünde beklediğimiz kapının anahtarını bulup açtığında neyle karşı karşıya olduğumu bir süre anlayamadım, çünkü kapı açılır açılmaz kulak tırmalayan bir ciyaklamayla sevimsiz bir kedi dışarı fırladı. Kapının açıldığı yere iyice baktım, evet evet bu resmen bir dolaptı. İçinde kaç gündür orada olduğu belli olmayan kedinin eşelendiği beyaz bir çarşaf ve bir battaniye vardı. Dehşet içinde dönüp Ana Maria’ya baktım, bana kalmam için bu dolabı mı veriyorsun hem de evde bu kadar boş oda varken?, demek istiyordum. Yüzündeki ifade beni apaçık anladığını gösteriyordu. Kendim kaşınmıştım ama bu yaşlı cadıya yenilmeyi de hiç istemiyordum. Dolaba girdim. Girmemle birlikte kapıyı güm diye üzerime kapattı. Üstüne üstlük bir de kilitledi. Sonra da avazı çıktığı kadar bağırdı koridordan, bu onun sesini ilk duyuşumdu. Dedeme küfretmişti. Dolapta kilitli kalmak beni korkutmuyordu, eski tip kilidi olan uyduruk bir kutudan istediğim zaman sıvışabilirdim. Ama bütün gün adada oradan oraya taban teptiğim için ayaklarım zonkluyordu, biraz dinlenmeye karar verdim. Daha sonra çıkıp hem kocakarıyı korkutacak hem de dedeme küfretmesinin hesabını soracaktım. Ne çare, uyumuşum...

Ana Maria benim babaannemdir. Esir mübadelesinde adada kalan kadın. Onu bulmaya gelmemiştim aslında. Acılarıyla alay edersem belki güçlenir diye düşünüyordum. Acılarına yabancı olur. Onun yabancısı olurum. O bana yabancı olur. Oysa çoktan alay etmeye başlamıştı o. Dedeme “yaban” demişti.

Hiç yorum yok: